Schizophrenia, conceptual image

Schizophrenia

  1. Şizofrenide Genetik Faktör

Günümüze kadar yapılmış araştırma sonuçları, şizofreninin olumsuz genetik ve çevresel faktörlerin etkisi altında beyin gelişiminde meydana gelen bozukluklar neticesinde oluştuğuna işaret etmektedir. Bu durum ise, şizofreninin etyolojisinde özellikle kalıtımın önemli derecede rol aldığını göstermektedir.

Genetik araştırmalar Kallmann’dan bu yana sürmektedir. Bu dönemde (1938-1946) araştırmacıların saptadıkları iki temel bilgi mevcuttur. İlki, şizofreninin şizofrenik üyelere sahip ailelerde daha sık görülmesidir. Diğeri ise hastalığın sıklığının akrabalığın yakınlığına göre artmasıdır. Buna göre bir şizofren hastanın birinci derecede akrabalarında şizofreni olma riski %8-10 arasında değişirken, akrabalık uzaklaştıkça risk oranında da düşme gerçekleşmektedir. Ebeveynlerden birisi şizofrenik ise çocuklarda hastalığın görülme oranı %12, ikisi şizofrenik ise bu oran %35-45, herhangi bir akrabasında şizofreni olan bireylerde şizofreni geliştirme olasılığı ise %2.5 olarak bildirilmektedir .

  1. Şizofrenide Nörogelişimsel ve Nörodejeneratif Faktörler

Nörogelişimsel kurama göre, şizofreni erişkin beyninde anormalliklere yol açan ve beyin gelişimini etkileyen prenatal ve perinatal erken dönem beyin hasarları sonucu gelişmektedir. Bir başka ifadeyle doğum öncesi ya da doğum sonrası oluşan nörogelişimsel anormalliklerin şizofreniye yol açabileceği öne sürülmektedir.

  1. Şizofrenide Nörotransmitter Faktörler

Şizofreninin fizyopatolojisinde dopamin, serotonin, norepinefrin ve GABA hipotezleri üzerinde durulmuştur. Hastalığın etyolojisinde rol oynadığı düşünülen en önemli nörotransmitter dopamin olarak kabul görse de,   diğer sistemler arasında norepinefrin, seratonin, Gaba reseptörleri sayılabilir.

  1. Şizofrenide Çevresel Faktörler

Çevresel risk faktörleri biyolojik ve psikososyal faktörleri içermektedir. Şizofreni riski prenatal ve perinatal olaylardan etkilenmektedir. Bazı sosyodemografik faktörler ve kimi etnik azınlık topluluklarında yaşayanlarda risk artışı bildirilmiştir.

Çevresel risk faktörleriyle ilişkili olarak yapılan çalışmalarda elde edilen sonuçlar şunlardır: Şizofrenide kentleşme, endüstriyel yapı ve göç önemli risk faktörlerindendir. Şizofreni insidansı şehirlerde ve endüstriyel bölgelerde köylere göre daha yüksektir. Endüstrileşme şizofreni sıklığını etkileyebilir. Gelişmekte olan ülkelerde sanayileşmiş ülkelerle temas artıkça şizofreni sıklığı da artmaktadır. Bununla birlikte sanayileşmiş büyük kentlerin alt sosyoekonomik bölgelerinde şizofreni oranlarının yüksek olduğu bildirilmiş olup, sosyoekonomik koşullar ile morbidite arasında güçlü bir korelasyon bulunmuştur .

Şizofreni cinsiyete göre de farklılık göstermektedir: Kadın ve erkeklerde eşit oranda görülür ancak erkeklerde başlangıç yaşı kadınlara göre daha düşüktür. Erkeklerde ortalama 18-19, kadınlarda ortalama 28-29 yaşlarında başlar.Ayrıca hastalığın gidişi kadınlarda erkeklere göre daha iyi biçimde seyreder. Rölaps kadınlarda daha seyrektir, remisyon dönemleri daha uzundur . Bununla birlikte şizofrenisi olan kişilerde evlilik oranı toplum ortalamasının altındadır. Yalnız yaşamak şizofreniye yatkınlığı arttırmakta ya da bu kişiler hastalık nedeniyle evlenmekte zorluk çekmekte ve daha sık boşanmaktadır .

Şizofreni çalışmalarında önemli bir bulgu, şizofreni gelişme olasılığının kış ve baharın erken dönemlerinde doğanlarda daha fazla, baharın geç dönmelerinde ve yazın doğanlarda ise daha düşük olmasıdır. Yapılan bazı araştırmalarda kış ve ilkbahar aylarında doğanlarda  şizofreni riskinde hafif bir artış izlenmiştir. Bir hipoteze göre, virüs veya beslenmedeki mevsimsel değişimler gibi mevsime özgü risk etkenleri etkili olabilir. Bir başka hipoteze göre ise şizofreni için genetik yatkınlığı bulunan insanlar mevsime özgü olumsuzluklar için düşük biyolojik avantaja sahiptirler .

Şizofrenide bir başka risk faktörü olarak gebelik komplikasyonları, düşük doğum ağırlığı ve doğum sırasındaki enfeksiyonlar gösterilmiştir. Özellikle hamileliğin üçüncü, dördüncü ve beşinci aylarında annenin enfeksiyon ajanlarıyla karşı karşıya kalması, diyabetus mellitus, sigara kullanımı ve gebelik komplikasyonları gibi olaylar şizofreniye katkıda bulunan önemli faktörler olarak incelenmiştir. sizofreni-nedenleri-9

  1. Şizofrenide Ruhsal Faktörler

Şizofrenide başlıca bozukluğun bir ego organizasyon bozukluğu olduğunu ileri süren psikoanalitik kurama göre egonun dezorganizasyonu gerçekliğin yorumunu ve dürtülerin denetim altında tutulmasını etkilemektedir. Buna göre şizofreni hastalarında regresyon primer narsistik evreyedir. Libido dış nesnelerden geri çekilmiş ve egoya bağlanmıştır. Libidonun geri çekilmesi dış dünyayı anlamsızlaştırdığı için hasta olağan dışı birtakım inanışlar geliştirerek dış dünyaya yeniden bir anlam kazandırmaya uğraşır.

Kişler arası ilişkiler kuramına göre şizofrenik belirtilerin kişi ile çevre arasındaki etkileşmelere bir tepki olarak ortaya çıktığını ileri sürmektedir. Sullivan bu durumun kaynağının kişinin geçmişindeki, özellikle anne ile başlayan, önemli diğer kişilerle olan ilişki örüntülerinden alındığını, kişiler arası ilişkilerde yaşanan benlik saygısı düşüklüğü sonucunda ortaya çıkan bunaltının yol açtığı çözülümün şizofrenik belirtileri doğurduğunu savunmaktadır.

Freida Fromm-Reichmann ise şizofreniyi anne-çocuk ilişkisi çerçevesinde ele alarak; şizofrenili bireyleri çocukluklarında edindikleri kötü deneyimler nedeniyle başkalarına karşı korku ve güvensizliklerini yenemeyen kişiler olarak değerlendirir.

Şizofreniyi anne-çocuk çerçevesinde değerlendiren bir başka teorisyen, Margaret Mahler, hatalı anne tutumları nedeniyle bebeğin anne ile yeterli ve dengeli bir birleşme (simbiyozis) sağlayamamasının gelişimsel bir eksiklik ortaya çıkardığını, bunun da kişiyi ikincil bireyleşme evresinde gerilemeye duyarlı hale getirdiğini ileri sürer .

Nesne ilişkileri temsilcilerinden Melanie Klein’e göre şizofreni bireyin zorlanmalar karşısında yaşamın ilk yılında anne-bebek ilişkisinde somutlaşan “paranoid-şizoid durum”a gerilemesi sonucunda ortaya çıkar. Bebek normal gelişiminde hiyerarşik yapılanmada yer alan paranoid durumda ortaya çıkan bunaltıdan kendilik bütünlüğünü korumak için saldırgan dürtüleri ve kötü parçaları anneye yansıtır. Anne bu dönemde kendisine yansıtılan kötü parçaları iyilerle bütünleştirip bebeğe geri gönderemezse, bir sonraki dönem olan “depresif duruma” yeterince geçiş yapılamaz ve zorlanmalar karşısında paranoid duruma kolayca gerileme olabilir.

  1. Şizofrenide Aile Kuramları

Aile kuramları şizofreniyi aile içi hatalı etkileşimler ve öğretmenlerle açıklamaya çalışır. Şizofrenili bireylerin aile üyelerinde gözlenen bazı davranış örüntüleri bu kuramların çıkış noktasıdı. Şizofrenini etyolojisinde 4 tip aile kuramı yer almaktadır.

Bunlarda ilki “Çifte Açmaz” kuramıdır. Çocukların ana babalarından davranış, tutum ve duyguları hakkında çelişkili mesajlar aldığı durum Gregory Bateson tarafından çifte açmaz “Double Bind” (ikili çıkmaz) kavramını ile açıklanır. Buna göre çocuk, ailede uzun yıllar birbiri ile çelişkili mesajlarla karşılaşmakta, bu mesajların hangisine göre davranacağını bilememekte ve bir çıkmaza girmektedir. Giderek bu mesajlara aldırmamayı öğrenerek kendine özgü anlayış ve iletişim biçimini oluşturmaktadır. Bireyin kendine özgü geliştirdiği bu iletişim biçimi zamanla hastalığın ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır .

İkinci kuram “Bölünmeler ve Çarpık Aileler” kuramıdır: 1950’li yıllarda Theodore Lidz “marital schizm” (yarılma) kavramını biri aşırı baskın ve saldırgan, diğeri bağımlı ve edilgen iki aile tipolojisi tanımlamıştır. Bu kuramın birinci tipinde anne baskın, baba edilgen ve bağımlıdır. İkinci tipinde ise anne baba arasında hostilite, tartışma ve çatışmalar vardır. Açık çatışmalar olduğu halde patolojik bağımlılıkları nedeniyle evliliklerini sürdüren ebeveynler arasındaki “yarılmış evlilik” (marital schism) ve süreğen anlaşmazlıklarını bir uyum perdesi arkasında gizleyen ebeveynlerin “çarpık evlilik” durumlarında ebeveynlerin çocukla kurdukları patolojik ilişkileri şizofreni gelişmesinde etkilidir .

Üçünü bir aile kuramı “Sözde Samimi ve Sözde Düşman Aileleri” tanımlar: 1960’lı yıllarda Wynne ve Singer, aile içinde yalancı sevgi ve birlikteliğin çok sık görüldüğünü vurgulamışlar, şizofrenlerin ailelerinde çarpık iletişimlerden söz etmişlerdir. Buna göre, anne baba iletişimlerinde üstü kapalı, ilgisiz, tutarsız, anlamları açık olmayan konuşmalar, bulanık düşünce ve temalar, ne zaman duracağını, devam edeceğini ve yoğunlaşacağı ayarlanamayan iletişim biçimleri söz konusudur. Her iki ebeveynde görülen iletişim sapmaları şizofrenik bireyin ortaya çıkmasında önemli derecede sorumludur.

Son kuram ise “Duygu Dışavurumu” kuramıdır: 1959’da ilk kez “Expressed Emotion” (Duygu Dışavurumu) kavramı ele alınmıştır (İlnem vd, 1998:16-22). Duygu dışavurumu, şizofren kişiye karşı ana babaların ya da diğer bakım verenlerin eleştirme, düşmanlık ve aşırı ilgi gibi davranışlarıyla belirlenir. Neyin nasıl söylendiği ile analiz edilen duygu dışavurumunu araştıran pek çok yazar (Kaplan ve Sadock, 2004:129), sık alevlenme gösteren şizofrenik hastaların ailelerinde yaptıkları incelemeler sonucunda, bu hastaların aile ortamlarında duygu dışavurumunun yüksek olduğunu,bu durumun ise alevlenmelere zemin hazırladığını bildirmişlerdir.

  1. Şizofrenide Stres Yatkınlık Kuramı

Stres-yatkınlık kuramı şizofreni için nörodinamik bir modeldir. Bu hipoteze göre şizofreni genetik ya da biyolojik etkenlerle, ruhsal, yapısal ve yaşantısal etkenlerin etkileşimleri sonucunda ortaya çıkan bir bozulmadır. Yaşantısal etkenler ancak doğal yapıdaki sorunlarla birlikte etkileşerek şizofrenik bir sürecin doğmasına yol açmaktadır .

Biyolojik, psikososyal ve çevresel etkenlerin karşılıklı etkileşiminin anlatımı olarak tanımlanan stres yatkınlık modelinde, özel bir yatkınlığı bulunan kişide stresli bir durumla karşılaşıldığında şizofreni belirtilerinin geliştiği ileri sürülmüştür . Ani ve beklenmedik yaşam olaylarının, hastalığın ortaya çıkmasında tetikleyici etkenler arasında yer aldığı görüşleri bu kurama destek sağlamaktadır . Konuya ilişkin yapılan çalışmalarda şizofreni hastalarının stres yaratan yaşam olaylarıyla karşılaşmalarının toplum ortalamasının üzerinde olduğu saptanmıştır. Bununla birlikte stres yaratan yaşam olaylarıyla karşılaşma, şizofreniye yol açmaktan ziyade hastalığa yatkınlığı olan kişilerde predispozan faktör olarak ortaya çıktığı düşünülmektedir .

Önceki Yazı:  Şizofreninin Belirtileri Nelerdir?

Sonraki Yazı: ..